22 Mayıs 2013 Çarşamba

Bir Gün

 

        Bir dakika durup düşünün, bir gün..Sadece bir gün neyi değiştirebilir ki?İlk baş ömrünüzden bir günün daha geçip gitmesi veda etmesi aklınıza gelir belki...Ama herşey o kadar da basit değil.O bizim boş boş hiçbir şey yapmadan geçirdiğimiz gün bile değerlidir.Şimdi pek etkilenmeyiz belki ama biz orada boşta otursak dünya her gün hiç bıkmadan döner, sistem devam eder, zamana göre şekillenir.
 
        Binlerce doğum, evlilik, aşk, heyecan; diğer yandan da ölüm, keder, hüzün, ayrılık..Bunların hepsini kısacık bir günün içine sığdırırız.Bu bir gün içinde yüzlerce kişi ile hayatımız kesişir.Onlarcası ile de tanışırız.Biz onların hayatlarına onlarda bizim hayatlarımıza dahil olur.Bazılarımızın bu kesişim sonrasında hayatları paralel devam eder.Ve bu kişiler gelecekteki en yakın arkadasımızda olabilir, baş düşmanımızda.

        Bir günde bir sürü olaylar yaşarız az öncede dediğim gibi.Küçücük bir olay için kendimizi paralarız ancak en çok istediğimiz şey gerçekleşmiş olsa bile adam akıllı mutlu olmayız.Onun yerine başka bir şey istemeye başlarız.Azla yetinmeyiz hep daha fazlasını isteriz ve sadece günümüzü gün eder geleceğe yönelik planlar yapmayız.Aslında kendimizden başka kimseyi önemsemeyiz.Olaylara gerçekçi bakmayız.Hatta bazen bu öyle bir durum alır ki, tırnağımızın kırılmasına ya da telefonumuzun bozulmasına açlıktan ölen çocuktan daha çok üzülürüz.Bu sadece bir tanesi daha neler var neler..

        Bir gün hiçbir zaman önemsiz değildir.Varlığımızın bir nedeni, amacı ve sonucu vardır.Aynı verdiğimiz kararlar gibi.En basitinden bir örnek verirsek; eve giderken her zaman kullandığımız yolu seçmek yerine başka yoldan gitmek bile önemlidir.O yolda belki bir patlama meydana gelicek ya da bir kaza belki de hayatımızı değiştiren bir teklif.Herşey olabilir.Kısacası ömrümüzün o günü geçmişimizi, bugünümüzü ve verdiğimiz kararlarla da geleceğimizi oluşturur.Belki de o bir gün son günümüzdür sonuçta kimse sonsuza kadar yaşamaz.

           

17 Nisan 2013 Çarşamba

İnsan İlişkileri ve Mutluluk

   
     Hangi insan tam anlamıyla mutludur?Gösterin bana.O kadar çok sorum var ki ona..Ama yüzüne tatlı bir gülümseme yerleştirip tüm gün tiyatro yapanlarla karıştırmayın.Tam anlamıyla mutlu bir insanı bulmak imkansız gibi bir hal alıyor bu devirde.

     Hiçbir şey dört dörtlük olmadığı gibi kimsenin hayatıda dört dörtlük değil.Kabul ediyorum ancak şu da bir gerçek eski zamanlarda (çokta eski degil 20-30 yıl önce) insanlar daha mutluydu.Daha canlı, daha içten..Benim fikrime göre o zamanlarda teknoloji bu kadar ileri olmadığı için insanlar daha mutluydu.Telefon, bilgisayar, internet bizim gelişmemizi-ilerlememizi sağlasa da, insanların karşılıklı ilişkilerinde büyük sorunlar oluşturdu.Artık evden çıkmadan arkadaşlarımızla internet üzerinden saatlerce sohbet edebiliyoruz.Uzakta veya yakında hiç fark etmiyor..Fakat ne olursa olsun cafedeki buluşmaların sıcaklığını bize veremiyor.

     İnternet gibi televizyonda bizi eve kapattı.Gündüz evlilik ve yemek programları akşam ise diziler insanları esir aldı.Hatta bu da yetmedi öğlen saatlerine de diziler kondu ve insanların hayatı dizilerin saatine göre ayarlandı.Hatta mutluluğumuz, dizideki sevdiğimiz karakterin mutluluğu ile oluşmaya başladı.

     Hep eve kapatıldığımızdan bahsettim.Dışarı çıkmıyor değiliz çıkıyoruz.Ama toplumun içine karışamıyoruz. Çünkü o zaman bile elimizde bizi esir alan telefonlarımız var.Çevremizdekilerle ilgilenmek yerine telefonun ucundaki ile ilgileniyoruz.Bütün içinde farklı parçalar halini alıyoruz.

     Uzun lafın kısası, insanlar birbirlerinin mimiklerini görmeden, seslerini duymadan, kokularını hissetmeden tam bir iletişim kuramazlar.hep bir eksiklik vardır.İnsan her ne yaparsa yapsın diğer insanlar olmadan tam anlamıyla mutlu olamaz.

     

3 Nisan 2013 Çarşamba

Zaman


       


Zaman… Dünümüz, bugünümüz ve geleceğimiz… Bizi geçmişteki güzelliklerden alıp geleceğin belirsizliğine götürüyor ve biz zamanla yaşlanıyoruz… Bu hayatın sonuna her geçen saniye daha çok yaklaşıyoruz.

       Peki biz bu geçen zamanımızı güzel değerlendirmek, geleceğimizi güzel anılarla doldurabilmek için ne yapıyoruz? Cevap çok açık.Çoğumuz genellikle HİÇBİR ŞEY yapmıyoruz. Hiçbir şey yapmadan durup değerini sonradan bileceğimiz şu güzel zamanlarımızı harcıyoruz, bitiriyoruz.Hayatımızdan zaman çalıyoruz.. Bazen hep geçmişte yaşayarak bazense hep geleceği düşünerek..Aslında bugünümüz; dünün geleceği, yarının geçmişi..Bunu düşünmeyerek bugünümüzü yaşamayı unutuyor ve farkına varmadan kendimize en büyük kötülüğü yapıyoruz.

      Erteliyoruz, her şeyi erteliyoruz.Sanki bu zaman hiç tükenmeyecek, sonunda ölüm yok!..Fakat iş işten geçtikten sonra anlıyoruz.

      Arada her şey kötü gittiğinde veya vakit geçmediğinde çıkıp balkona dışarıyı –kendi halinde yaşayan insanları- izliyorum.Ve düşünüyorum içlerinde kaç tane erteleyişleri, keşkeleri var diye.Ve en sonunda kendimi düşünüyorum benim içimde ne kadar keşke var diye..

     “Herşeyi zaman varken yapmak gerek. Geciktirilmiş sözler, askıya alınmış hayaller, ertelenmiş itiraflar, gerçekleştirilmeyen buluşmalar; bir gün hepsi size pişmanlık olarak geri dönmeden önce henüz vakit varken..” demiş Murathan Mungan. Ne de güzel demiş. Azıcık onun sözünü dinlesekte keşkelere yer vermeden yaşasak bu kısacık ömrümüzü, vaktimiz varken içimizden geçtiği gibi yaşasak.

     Zaman.. Aslında hiç geçmiyor gibi ancak uzaktan şöyle bir geriye bakıldığında  fark ediliyor ne kadar hızla ellerimizden akıp gittiği.. Çocukluğumuz, gençliğimiz geçiiip gitmiş. O hiç gelmez sandığımız yaşlılık dönemi kapımızı gelip çalmaya başlamış.

     Her yeni başlayan gün yeni umutlar getirir keşkeler ile beraber bunu da unutmamak gerek.Bazı şeyler için çok geç olabilir fakat her şey için geç değildir.En azından bundan sonraki zamanlarımızı anı yaşayarak ertelemeden keşkelere yer vermeden değerlendirmeli ve anlatılacak güzel anılar oluşturulmalı.Bir dakikanızı bile boş geçirmemeniz dileğimle.. 

25 Mart 2013 Pazartesi

Herkesin konuştuğu konu: AŞK


               
  Herkes bir şekilde hayatının bir kısmında illaki aşk konusuna değinmiştir.Herkes farklı bir biçimde tanımlamıştır bu mükemmel duyguyu.Batı’da dayanamamış aşk üzerine bir tanım yapmış kendince..Onlara göre aşkın dört çeşidi varmış:

1.Libido:Bu bildiğimiz seks veya şehvet
2.Eros: Buu aşkın yaratmaya ve üretmeye dönük ve daha yüksek, derin biçimi.
3.Philia: Daha dostane, kardeşçe sevme biçimi.
4.Agape: Karşılıksız, adanmış, menfaatsiz sevgi..

   İyi güzel tanımlamışlar fakat kusursuz aşk bunların hepsini harmanlayabilirsen olur.

   Herkes aşk konusunda tanımlamalar yapmış, şimdi sıra bende.Bence aşk herkesin söylediği gibi O’nu görünce heyecanlanmalar, nefes kesilmeler falan değil.Tamam, yukarıdakileri kabul ediyorum anca bu tanımlama eksik kalır.

   Bana göre aşk, O’nun yanında kendini iyi hissetmek, O’nda kendini bulmaktır.O’nunla eğlenip, O’nunla dertlenebilmektir. O’nun yanında güvende olmaktır, huzur bulmaktır.Hayatı O’nunla yaşamaya değer bulmaktır.

   Daha fazla uzatmaya gerek yok..Kısacası aşk; sendir sevgilim..

17 Mart 2013 Pazar

Ananeme..

Bize elveda demenin ardindan bu gün tam iki ay gecti. Sen gittikten sonraki bu iki ay benim için o kadar zordu ki bilemezsin..Son sınavıma girmiştim, öbür gün seni görmeye gelicektim ben.Ancak öyle olamadı, erkenden seni toprağa gömülmeden önce görebilmek için geldim Yalova'ya.


Ne hayallerimiz vardı.. Sen hastaneden çıkıcaktın, yazın pikniklere gidicektik, gezicektik..Şimdi ise sadece hayallerin var.Sanki ben ağlarken yanıma geliceksin kuzucuğum ağlama diyerek beni avutucaksın. Hele o seni son görüşüm...Bana arkamdan gözlerin dolu dolu el sallayışın sanki bunun son oluğunu bilirmişsin gibi..Hiç aklımdan çıkmıyor, bilseydim son olduğunu gitmezdim yanından son ana kadar yanında durur doya doya bakardım sana..



Sen gittikten sonra bol bol uyumaya basladım ruyalarımda seni gorürüm diye.Gördüğümde içimdeki sıcaklık paha biçilemez bir şey ama uyandığımda -gerçekliğe döndüğümde- sevincim kursağımda kalıyor.. 



Senin ölümünden bile bir şeyler öğrendim ben.Ölümlü dünyada olduğum gerçeğine vardım. Kendimden ve sevdiklerimden başka değerli hiçbir şeyin olmadığını, hiçbir sey için kendimizi üzmememiz gerektigini, herşeyin aslında bir yalan bir oyun olduğunu öğrendim.



Yaşarken bilseydim senin değerini. Seni çok sevdiğimi söyleseydim kızıp bağırmak yerine bana ne kadar iyi baktığını bile bile bunları yapmasaydım.Hala inanamıyorum senin olmadığına ve bu ben yok olana kadar da devam edicek.


8 Mart 2013 Cuma

Çocuk Olmak




                                               ÇOCUK OLMAK

    Çocuk olmak vardı şimdi...Zaman sanki bize inat hızla ilerledi. Çocukluğumuzu, saflığımızı, heyecanımızı elimizden aldı.

    Çocuk olmak vardı şimdi...Dertsiz, tasasız yaşamak.En büyük dert oyunun ortasında annenin eve çağırması olurdu.Ahh tabii bir de okul var.Ama çocukluk işte arkadaşlarla okulda güzelleştirilirdi. O minicik tenefüste tüm enerji atılır, bir sürü oyunlar oynanırdı.Ya en büyük acının düştüğünde çarptığın dizin olması..

   Çocuk olmak vardı şimdi...İlkleri yaşamanın sevinci, heyecanı...Yeni duygularla tanışmak..Ne olduğunu bilmeyerek durmadan onu görmek istemeler, onla vakit geçirmeler, midendeki kelebeklenmeler..O zaman anlaşılmaz belki ama sonra anlarsın ilk aşkın olduğunu..

   Çocuk olmak vardı şimdi...Hafta sonu bol bol çizgi film ve oyun demekti. Hele bir de kardeş varsa tamamdır.Bazen minik tartışmalar olur iki kardeş arasında ancak en iyi oyun arkadaşı o kardeşimizdir.O kardeş bazen dosttan öte, bazen azılı düşman bazense ödevlerini yaptırdığın kişi olur.

   Çocuk olmak vardı şimdi...Yılbaşları, doğum günleri, bayramlar geldiğinde yataktan büyük bir beklenti ve heyecan ile uyanmak..Bayram o zaman bayramdı,yılbaşları o zaman yılbaşı...

    Çocuk olmak vardı şimdi...İstediğin kadar şımarmak, istediğini yaptırtmak.Evin en miniği olduğundan çok değerli olmak..İstediğin zaman annene puding yaptırıp yemenin en büyük keyif olması..

   Çocuk olmak vardı şimdi...Büyüklüğü özenmek vardı.Kız çocuğu isniz annelerin topuklu ayakkabıları giyinir, makyajlar yapılır.Erkek iseniz kravatlar denenir, tavırlar sertleşirdi.
   Hepimiz yaşamışızdır bu zamanları, bu hisleri..Hele o büyüme isteği ne kadar da baskındır.Ancak bilemezdik ki hayatın bu kadar zor olduğunu, tüm güzellikleri yutup götürdüğünü yerine karmaşa koyduğunu..İşte bu nedenlerle çocuk olmak vardı şimdi.

5 Mart 2013 Salı

Farklı Yaşamlar İçinde Renkli Dünyalar

   



   Biz insanlar hayallerimiz olmadan yaşayabilir miyiz acaba?Hani şu başımızı yastığa koyduğumuzda daldığımız dünyayı diyorum.O dünya olmadan uyuyabilir miyiz?Neşe saçarak uyanabilir miyiz?

  Hayallerimizdeki ev, hayallerimizdeki iş, hayalimizdeki eş..Hayallerimize kavuştuktan sonra bu hayallerimizin yerini hep başka hayaller doldurur.Bazen doyumsuz muyum diye düşünürsünüz ama hayır değilsiniz, değiliz.O hayallerimiz olmasa ne yapardık serseri mayın misali etrafta dolaşmaktan başka.Hiçbir yükselme,güzelleşme olmadan..

  Hayallerimiz bazen hedeflerimiz olur.Onlara ulaştıkça hayallerimiz daha da büyür.Küçükken bir oyuncak ister onun hayali ile yatıp kalkarız.Büyüdüğümüzde sadece istek değişir.Yine aynı heyecan ve şevkle isteriz.Belki isteğimiz şimdi bir araba olur veya bir ev..

  Yani William Shakespear’in de dediği gibi “Önce hayaller ölür, sonra insanlar.”